Yazar | Mesaj #1677 2016-03-10 10:51 GMT |
|
sabunlanmak (f.) kumarda bütün paralarını kaybetmek: bizim abuzettinbey, dün akÅŸam iyice sabunlanmış. (bk: kerize bayılÂmak) . saÄŸlama gİtmak (tr. dey.) kıyasıya, öldüresiye vurmak: bi tane yerleÅŸtirmiÅŸ ama, saÄŸlama gitmiÅŸ, (bk: sarkıtmak). saÄŸmak (tr. f.) birinin elindeki mal veya parayı yavaÅŸ yavaÅŸ elde etmek: kalantoru kafese koyup saÄŸmalı. (bk: emmek). saÄŸmal (tr. s.) gelir kaynağı [kimse]: bir saÄŸmal paçoz enselemiÅŸ. salatalik (ita. tr, i. mek. arg.) ihtiyar hoca: salatalık, bizim dedeyi piyango çekerken hamama göndermiÅŸ yahu ! [bir ihtiyar hoca, sözlü yoklama sırasında, bizim yaÅŸlı talebeyi inzibat meclisine ÅŸevketmiÅŸ]. sallamamak (tr. f.) ehemmiyet vermemek, aldırış etmemek, saymamak: Arap Ali, kimseyi sallamaz• (bk: boÅŸ vermek, dalga geçmek, haspi geçmek, haylamamak, ıska geçmek1, keÅŸlemek, kumpas sallamak, omuz vermek, tonel geçmek, yan çizmek, yan sallamak). saloz (gr. s.) aptal, sersem, budala, ahmak: salozun biridir. . . (blc: abullabut, andavallı, angut, armut, aval, ayran ağızÂlı, bangoboz, denyo, düdük makarnası, gebeÅŸ, gebeşâki, hafız, hırbo, hırt, hışır, hıyar, kanser ilâcı, kaÅŸkaval, keresÂte1, keÅŸ, koroydo, mayın, pangodoz, pilâki, tereyağı, yan- bolu). salozlaÅŸmak (gr. tr. f.) afallamak, aptallaÅŸmak, ÅŸaÅŸakalmak: papelleri görünce, salozlaÅŸtı.  sam yelİ vurmuÅŸ mayis çİrozu (dey.) çok zayıf, kuru, kadidi çıkmış kimse [hapishanede-]: -daha seneni doldurmadan, samyeli vurmuÅŸ mayıs çirozuna dönmüşsün be hacım. sanduvİç (i.) bir yatakta yatan üç kiÅŸinin ortasında bulunan kimse. santiral (fr. i. mek. arg.) zekâ: -sende iyi santimi var; -sanÂtimim iyi iÅŸlemiyor bugün, sapanorya (s.) çirkin, biçimsiz [kimse]: sapanoryamn biri, surata bak da süngüye davran. (bk: çırnık, kokoroz). saraka (is.) alay, eÄŸlence: -sarakadan hoÅŸlanmıyorum vesselâm! saraka etmek (gr. tr. f.) i. alay etmek, eÄŸlenmek: dünkü çoluk çocuk, bizimle saraka ediyor, (bk: çalıştırmak, maytaba almak, maytap etmek, sarakaya almak). 2. sarkıntılık etmek: paçozlarla saraka ederken enselenmiÅŸ, (bk: hallenmek3, yeÅŸilÂlenmek) . sarakaya almak (gr. tr. dey.) alay etmek, alaya almak: -harbi konuÅŸuyorum, sarakaya alırsan, marizlerim ha! (bk: çalıştırÂmak, maytaba almak, maytap etmek, saraka etmek1). sarikiz (tr. i.) 1. altın lira: kırk papele bir sarihiz, (bk: küflü, malama, oski). 2. esrar (bk: ampes, cıgaralık, cuk, dalga1, duman, di,5, hurda, nefes, ot). sarkitmak (tr. f.) vurmak, indirmek: bodoslamadan bir sarkıtırÂsam, anlarsın Hanyayı Konyayı. (bk: marizine kaymak, mariz- lemek, mariz uçlanmak). satira yatmak (dey.) birinin yalan dolan sözlerini dinlemeye mahkûm olmak: tıraşçı yiihtüye enselendik, on ikiden deliksiz ikiye kadar aç karnımıza satıra yattık, (bk. : üç as’la mahkûm olmak). satmak (tr. f.) herhangi bir vesfyle ile, yolda, arkadaşından, biÂrinden ayrılmak, başından savmak: hırboyu, daha yan yolda sattım, (bk: asmak3, ekmek4). savsa vermek (tr. dey.) gizlice bir kadının koynuna girmek [eski metinlerde geçer, yaygın bir argo deÄŸildir]. selman etmek (tr. f.) avuç açmak, dilenmek: -elli papeli bir günde ezersen, selman edersin sonra.  semer (gr. i.) kıç: amma da semer varmış ÅŸu paçozda. (bk: atras, bohça, boyata, çukur, davul, defans, defransıyel, ense, kâse, küfe, tiz, toto). SENİN SÖYLEDİĞİN GAZOZ AÄžACI HOLİVUt’tA ( HollyVUOod ) YETİŞİR (dey.) mânâsız, saçma bir söz karşısında söylenir. sepet havasi çalmak (tr. ar. dey.) esaslı olarak kovmak: .. .e üç günde sepet havası çalmışlar, (bk: dehlemek, haydamak, oksulamak, pasaportunu vermek, sepetlemek, sıpıtmak). sepetlemek (tr. f.) kovmak, başından savmak: -ÅŸu hıyarı sepetÂlersem, on dakka kalmaz düşerim, (bk: dehlemek, haydamak, oksulamak, pasaportunu vermek, sepet havası çalmak, sıpıtmak). sepetlenmek (tr. f.) kovulmak, baÅŸtan savulmak: herifçioÄŸlu, yarım saatte sepetlenmiÅŸ, (bk: pasaportunu almak). sermek (tr. f. mek. arg.) bırakmak, meÅŸgul olmamak, ihmal etmek: bugünlerde tarih dersini serdim, (bk: asmak 3). servİalti (far. tr. i.) mezar: bizim çiroz HaÅŸan, servialtına, gezinÂtiye çıkmış, (bk: bamye tarlası). seyyar tekke (ar. b. s.) içinde esrar içilen otomobil: Ahmed’in lâtarnası (=yıpranmış, eski otomobili) seyyar tekke imiÅŸ de haberimiz yok.
__________________
|